İnsanlar çoğunlukla siz onlara gösterene kadar ne istediklerini bilmiyorlar.
Sonbaharın bitmesi ve kışın en soğuk zamanlarının başlangıcı benim için en
sıkıcı zamanlardı hiç şüphesiz.Bir hafta geçmiş ,hayat sakin ve monoton akışına
geri dönmüştü.Sık sık yağan yağmurlar da olmasa her halde okula sessiz gitmek
hiç çekilmezdi.
Adisson ve Grace arada bir kavga etseler de iyi anlaşıyorlardı.Hala ara
sıra onlara bakarken çizgi film seyrediyor gibi oluyordum.Ama artık
varlıklarına iyice alışmıştım.Hatta canlanacaklarını bilsem bir kaç çizim daha
yapardım.
Bazen ruh halim iyi olmadığında,kendimi kaybettiğimde ya da mutlulukla
dolup taştığım anlarda bir kaç çizim yapmıştım.Ama onlardan hala bir ses
yoktu…Aslında beklemiyordum da.Bana iki mucize yeterdi.
Karol’la aram yine aynıydı.Okula giderken ve evde yemek zamanı görüyordum
onu.Ama tek kelime etmiyor,hatta yüzüne bile bakmak istemiyordum.Haklı olduğunu
düşüne bilirdim ama bu onu affettiğim ve ona inandığım anlamına gelmezdi.Bana
yaptıklarını ve özellikle o gece yediğim tokadı unutmadığım sürece onu da
affetmeyecektim.
Benim sessizliğim ise onu hiç rahatsız etmişe benzemiyordu.Benimle tekrar
konuşmak için hiçbir çaba harcamıyordu.Bildiğim kadarıyla annesiyle de arası
bozulmuştu.Çünkü o gün benden özür dilemesi Hala’nın hoşuna gitmemişti
şüphesiz.Karol’la ne dilde konuştuğunu bilmiyorum ama her halde oğlunun artık
kendi kararlarını verdiğini ve hayatını kendisi kura bileceğini anlamıştı.Ama
yine de surat asmak ve küs kalmakla oğlunu yola getirmeye uğraşıyor
olmalıydı.Çünkü ne yemek boyunca ne de gördüğüm kadarıyla başka zamanlarda
benim gibi o da Karol’la konuşmamaya çalışıyordu.
Okul tüm hızıyla sürüyor ve benim hayallerime giden yolda ilerlemem için
daha da çok yardım ediyordu.Bir kaç ay sonra biteceğini ve arkadaşlarımdan
ayrılacağımı saymazsak çok mutluydum.Üniversite hazırlıkları için
başlamıştım.Kayıt işlemleri de bir kaç haftaya başlayacak ve ben sınav için
hazır olacaktım.
O sınavı kazanacağıma ve hayallerime giden yolda bir adım daha
ilerleyeceğime inancım tamdı.Ben bunu başaracaktım.Çünkü bunu başarmamı isteyen
ve bana inanan o kadar değerli insanlar vardı ki,kendim için olmasa bile onlar için bu sınavı kazanmam ve ‘HAVVA’
markasını ünlü yapmam gerektiğini biliyordum.
Annem ve babam birkaç defa rüyama girdi.Ama onları sadece geçmiş günlerin
anıları olarak görmüştüm.
Annem ve ben kendi evimizde salıncakta sallanırken babam da kenarda,bahçe
masasında oturmuş bizi izliyordu.Akşam üzeriydi ve ben çok mutlu olduğumu
hissetmiştim.Akşamın o huzur veren sessizliğinde ve annemin sıcacık göğsünde
huzur bulmuştum.
İki rüyada da aynı anıyı görmem garip olsa da bunun üzerinde fazla
düşünmemiştim.
Resim hocam Mr.Ric’in Adisson ve canlanan çizimler hakkında bilgisi olduğu
artık kesinleşmişti.Ben her defasında yanına bir çizimimi götürüyor ve o da
imalı imalı bana diğer çizimlerimin nasıl olduklarını sorup duruyordu.Sonunda
dayanamayıp niye sorduğuyla ilgilendiğimde bana bildiği bir şey olduğunu ve
sormasının da bir sebebi olduğunu söyledi.Bunu kelimesi kelimesine Adisson,Grace
ve Mabelle’e anlattığımda ise kesinlikle onunla konuşmam ve ne bildiğini sormam
gerektiğini söylediler.Aslında ben de Mr.Ric’in bu son sözlerinden sonra onunla
konuşmaya karar vermiştim.Ama hala erteleyip duruyordum.
Açıkçası korkuyordum.Eğer Mr.Ric bir şey biliyorsa bana yardım edeceği
kesindi.Ama ya bir şey bilmiyor ve ben Adisson’la Grace’i boşuna tehlikeye
atıyorsam diye düşünüyordum.
Mabelle’le artık her şey düzelmişti.Adisson ve Grace’le hiç çekinmeden
konuşuyor,hatta arada küçük şakalar da yaptığı oluyordu.Bir keresinde Adisson’a
çizim olmanın rahatsız edici olup olmadığını ve canlı bir insan olmak isteyip
istemediğini sormuştu.Ben de o anda onları dinlediğim için bu soru karşısında
kahkahayı basmıştım.Ama Adisson beni duymadan,ciddi bir yüzle cevaplamıştı
Mabelle’in sorusunu.
“Çizim olmak rahatsız edici değil ama bazen birilerinin beni silip yerine
başka bir şey çizeceğinden korkmuyor değilim”
deyip bana anlamlı anlamlı bakmıştı. Ben de gülümseyerek omuz
silkmiştim. “Canlı bir insan olmama gelince” demişti ardından Adisson. “Canlı
olmayı ve sevdiğin insanların yanında yürümeyi,onlarla konuşmayı ve onları
gerçekten hissedebilmeyi tabi ki istiyorum.Ama bence bunun bir yolu yok.” Sonra
da üzgün üzgün ellerine dikmişti gözlerini.
Cevabı beni şaşırtmıştı.Hazırlıksız yakalanmış ve şoka girmiştim.Onun böyle
düşüneceğini ve gerçekten de insan olmak istediğini hiç tahmin etmemiştim.
Uzun zamandır bu konu hakkında düşünüyordum ama onu umutlandırmamak için bir
şey söylememiş,bu fikri kendime saklamıştım.Ama Adisson’un bu kadar hevesli
olduğunu ve bu konuyu bu kadar detaylı düşünmüş olduğunu anlayınca ben de bu
konuyla ilgili düşüncelerimi ve yaptığım araştırmaları ona anlatmıştım.
Aslında araştırma denemez.Çizimler hakkında tarih kitaplarında ve eski
ressamlık kitapları gibi ıvır zıvırlardan bir kaç şey okumuş ve hiç uyanan
çizimler hakkında ya da sıra dışı her hangi bir şeye rastlamamıştım.Bunu duyunca Adisson’un
dolayısıyla yüzü asılmış ve üzülmüştü.
Yine de umudumu kaybetmediğimi ve onları hayata döndürmenin bir yolu olup
olmadığını araştırmaya devam edeceğimi söyleyip onun keyfini yerine getirmeye
çalışmıştım.
Sabah yine Adisson’un çığlıkları ile uyandım.Beni uyandırmak için artık
yeni bir yol bulmuştu.Bir kaç kez çağırıyor,ben uyanmayınca da çığlığı
basıyordu.Tam çığlık attığında Grace de ona katılıyordu.Neyse ki odam en üst
katta,kimsenin ulaşamayacağı bir yerdeydi.Yoksa şimdiye kadar çoktan tımarhanede
kendime arkadaş seçiyor olurdum.
Gözlerim yarı açık bir şekilde başımı kaldırdım.
“Beni uyandırmak için başka bir yol bulsan iyi olur.Yoksa ağzına sıkı bir
bant çizeceğim Add.” Dedim bıkkın ve uykulu bir sesle.Sonra kafamı yine
yastığıma koyup uykuma devam etmeye hazırlandım.Ama Adisson’un sesi yine
duyuldu.
“Ama sen hayaller kuran ve bu hayalleri gerçekleştirmek için ne gerekiyorsa
yapan o kız değil miydin?Şimdi bir uykuyu mu yenemeyeceksin yani.” Dedi ukala bir
sesle.Sonra da Grace’in kıkırdayışı geldi kulağıma.
Yattığım yerden elimi kaldırıp tehdit eder gibi parmağımı salladım.“İşte
yine yaptın!Bana karşı en kötü silahını kullanıyorsun beyefendi!Olmaz böyle!”
dedim sitem dolu bir sesle ve yatağımdan kalkıp dolabıma yürüdüm.Artık
benim
her yaptığıma alışan Adisson dolabımı açar açmaz gözlerini kapamıştı.
Üstüme yine okul formamı geçirip Adisson’u elime aldım.Kahvaltı ede
bilirdim belki.Çünkü bir kaç gündür evde kavgaya sebep olmamıştım ve ev halkı
sakindi.
Aşağıya inip masanın etrafında somurtan altın üçlü’ye baktım.Evet,tahmin
ettiğim gibi bu sabah fazla sinirli değillerdi.Ama yine de fazla üstlerine
gitmesem daha iyiydi.
“Günaydın” deyip kapıya en yakın yerde beni bekleyen sandalyeme geçtim.
Adisson’u ve Grace’i de yanıma,masanın bir köşesine koymuştum.
“Onları masadan kaldır çabuk.Kahvaltı sırasında böyle saçmalıkları
yakınımda görmek istemediğimi daha kaç kere söylemem gerek küçük hanım?” dedi
Hala.İşte başlıyoruz.Şimdi de çizimlerim gözüne batmıştı. “Aslında günün her
hangi bir saatinde görmesem daha iyi olur ama…” diye de ekledi mırıldanarak.Bunu
kendince kısa açıklama olarak yapmıştı.
Problem yaratmamak adına Adisson’la Grace’i alıp yere,çantamın yanına
koydum.
Hala kasılarak sandalyesinde doğruldu.Gururunun kabarmış olduğunu o zaman
anladım.Üzerimde zafer kazanmış bir ifade vardı yüzünde.“Aferin sana.Artık eski
haline dönüyorsun.Bu aralar sana ne oldu bilmiyorum.Bana karşı gelmen yetmezmiş
gibi bir de saçma sapan hareketler yapıp hepimizin sinirlerini bozmayı
başarıyorsun.” Dedi taktir dolu bir sesle.Gösterdiğim uysallığı korku olarak
algılamış olmalıydı.Algı organlarını bir doktora göstermesi gerekecekti
anlaşılan.
“Eskiden kendini koruyamayacak kadar küçük olabilir anne.Ama şimdi büyüdü
ve kendini daha güçlü zannediyor.” Diye annesinin düşüncelerini açıklığa
kavuşturdu Mira kıkırdayarak.
‘Uyuz cadı’ diye geçirdim aklımdan.Onun kadar yesem her halde çoktan boks
turnuvalarına katılmaya hak kazanırdım.Ama bunu ona söylemedim.
Onun yerine “Senin kadar güçlü olmayı gerçekten çok isterdim Mira.Bunu
nasıl başardığını açıklar mısın rica etsem.” Dedim ciddi bir sesle.Sesime biraz
merak da katmıştım.İçimden katıla katıla gülsem de ona sanki hayatımın en
önemli sorusunu soruyormuş gibi bakıyordum.
“Gerçekten mi?” dedi Mira da bunun üstüne.Onunla dalga geçtiğimi anlamamış
olmalıydı.Gözlerini hayretle kırpıştırıp gülümsedi.Sonra o ‘mutlu’ yüzünü
annesine döndü.
O anlamamış olsa da anlayan biri vardı.Karol başını tabağına gömmüş kıkır
kıkır gülüyordu.Sesi çıkmasa da bana en yakın oturan o olduğu için güldüğünü ve
saklamaya çalıştığını anlamıştım.
Beni bir kez daha şaşırtmıştı.
Ve yapabilirmiş gibi beni tekrar şaşkına çevirip başını kaldırdı ve
‘iyiydi’ der gibi göz kırpıp yine tabağına gömüldü.Ama şaşırdığımı ona belli
etmeye hiç niyetim yoktu.Bunu neden yaptığını öğrenmeden asla ona inandığımı
göstermeyecektim.İnanmak mı?İyi de ben ona inanmıyordum ki.Bütün bu
yaptıklarının mutlaka uygun bir açıklaması olmalıydı.Çünkü hiç kimse nefret
ettiği ve çocukluğundan beri acı çekmesi için elinden geleni ardına koymadığı
bir insana bir anda iyi davranmazdı.Bu bana göre saçmalıktı.Mutlaka bir
açıklaması olmalıydı.
İstemeden küçük bir ‘o’ şeklini almış ağzımı kapattım.Düşüncelerimi
kovalamak ve kendime gelmek için boğazımı temizledim ve bir kaç lokma
atıştırmaya çalıştım.Ortalığa kasvetli bir sessizlik hakimdi.Odada sadece çatal
ve bıçakların tabakla buluşunca çıkardığı sesler vardı.Aslında bunu daha huzur
verici buluyordum.Çünkü bu aile benimle ancak tartışırdı.Konuşmaz,sadece
tartışırdı.
“Mira,abine söyler misin Jamie’yi okul arkadaşının evinden alması gerek.Bir
kaç gündür orada ve artık eve gelse iyi olur.” Dedi Hala bir süre sonra.Mira da
konuşmayı zaten duymuş olan abisine ne yaptığını bilemeyen gözlerle baktı.Karol
başını sallayıp “tamam anne” dedi.Ve biraz düşünüp yeniden sözüne devam etti.
“Benimle daha ne kadar bu şekilde davranmaya devam edeceğini öğrene bilir
miyin anne?”
“Sen kendini toplayıp ne idüğü belirsiz insanlarla gerektiği gibi konuşmayı
öğrenene kadar!” dedi Hala da başını tabağından kaldırmadan.Elindeki çatalı o
kadar sıkmıştı ki parmak eklemleri bembeyazdı.Demek benden bu kadar çok nefret
ediyordu.Acaba neden?
Lafının bana dokunduğunu ve birazdan çıkacak kıyamette yine kabağın benim
başımda patlayacağını bildiğim için sessizce yerden Adisson’la Grace’i alıp
masadan kalktım.Zaten kalktığımı fark eden olmamıştı.
“Anne ben herkese gerektiği gibi davranıyorum,sen merak etme.” Dedi Karol
da kararlı bir sesle.Bu annesine ilk ve belki de son karşı gelişiydi ve birazdan
olacaklar muhtemelen birilerini üzecekti.
Bu evde her hangi bir olaysız gün geçiremeyeceğimi düşünüp kapıya
yaklaşmıştım ki Hala yine konuştu ve kaseme bir damla daha eklendi.Taşmaya yüz
tutmuş sabır kasem durmamı emredince yapacak bir şeyim olmadığını
anladım.Sinirlenmemeye çalışarak arkam dönük,dinlemeye başladım.
“O kızdan özür dilemekle sence ona gerektiği gibi mi davrandın ha?!”
“Hatalıydım ve özür dilemem gerekti.” Dedi Karol açıklayıcı ses
tonuyla.Aslında gerçekten bazı şeyleri açıklığa kavuştursak iyi olurdu.Mesela
Hala’nın nefretini,ya da Karol’un 180 derecelik değişimini!
“Sana kimse hatalı olduğunu söylemedi.Sen onun karşısında her zaman haklısın
bunu bil!Hepimiz haklıyız!Onun kimseye haksız olduğunu söylemeye ya da özür
kabul etmeye hakkı yok!” diye karşı çıktı Hala Karol'un sözlerine.
Onun tarafından bakıldığında haklıydı.Ben ondan özür beklememiştim.Ama bu
her zaman hakaret bekleyeceğim anlamına da gelmiyordu.
“Saçmalıyorsun ve ne değini bilmiyorsun sen!Kapat bu konuyu!” dedi Karol
alçak ama sinirli bir ses tonuyla.
“Sen kime emir veriyorsun ha?!” deyip bu sefer de Karol’un kendisine
saldırdı Hala.Ama Karol’un teslim olmak gibi bir fikri yoktu anlaşılan.
“Sen saçma sapan şeyler söyledin ve ben de seni durdurdum.Bu kadar basit
anne.Yeter artık!” diye bağırdı Karol ve masadan kalktı.
“Sen bana ne yapıp ne yapmayacağımı söyleyemezsin!Senin aksine ben onun ne
olduğunu biliyorum!Ve sen de aklındaki saçma sapan hayalleri bir kenara atıp
eski haline dönsen senin için daha iyi olacak.Çünkü hayal ettiğin her neyse
asla gerçekleşmeyecek.”
“Anne sen ne-” diyecek olmuştu ama anlaşılan Hala’nın lafı henüz
bitmemişti.
“Gerçekleşmesine bizzat ben engel olurum bilmiş ol!” dedi hakimiyet dolu
bir sesle.O kadar kararlı ve kesin konuşmuştu ki ona karşı korkumu yendiğimi
düşünen ben bile ürkmüştüm.Ama sesinden daha çok dediği son cümleler aklıma
takılmıştı.Karolun hayallerinden bahsederken ne demek istemişti?
“Benim kurduğum hayaller ve seçtiğim yaşam kimseyi ilgilendirmez.” Dedi
Karol ve arkasında duran sandalyesini eliyle kenara savurup yanımdan
geçti.Geçerken omuzunun bana çarpmasıyla hafif yalpalasam da dengemi sağlayıp
ayakta durmayı başardım.
Ve hala orada durduğumu anladığımda Hala’nın bağıran sesiyle hızlı adımlarla
yürüdüm Karol’un arkasından açık kalan kapıdan dışarı çıktım.
Adisson’un “ucuz atlattık.” Diyen yorumunu duyunca hafifçe başımı salladım.
Kaldırıma çıkıp yürümeye ve Hala’nın dediklerini düşünmeye
başladım.Karol’un biraz önümde yürüdüğünü anlamam birkaç dakikamı
almıştı.Düşüncelerim o kadar karışıktı ki onu fark etmemiştim.
Tüm hakları saklıdır ©
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder