Konuşarak anlatılmaz herşey,bazen susmak yeter aslında. Unutma; Konuşmak bir ihtiyaç olabilir,ama susmak cevaptır anlayana...
Aslında nefret ettiğim insanların şu anda odadan çıkmasını istemiyordum.Çünkü Adisson’la yalnız kalmak şu anda isteyeceğim en son şeydi.Yalnız sayılmazdım,Grace vardı ama yine de bu utançla değil onunla konuşmak yüzüne bile bakamazdım.
Elimle yavaşça yanağımdaki yaşı sildim.Hala Adisson’a bakamıyordum.Başımı o
kadar önüme eğmiştim ki masadaki çürüklerin sebebi olan tahta kurtlarını bile
göre biliyordum.Ama yine de başımı kaldıramadım.
Bu hayatımda duyduğum en büyük utançtı.Korin hala beni döverken,kaç kere
Mira tarafından saçlarım kesilip elbiselerim özenle doğranırken bile böyle
utanç duymamıştım.Çünkü bu insanların hiç birine değer vermiyordum.Onların bana
çektirdikleri acı karşısında dik durmaktan,dayanmaktan başka elimden gelen birşey yoktu.
Ama Adisson… Ben onun yanında resmen dayak yemiş,aşağılanmıştım.Onu daha
dün tanımama rağmen ona değer veriyordum.Çünkü onu ben yaratmıştım.O benim bir
parçam sayılırdı.Ve muhtemelen çektiğim acıyı da,duyduğum utancı da
hissediyordu.
Bütün hayallerimi tek bir insanda birleştirmiştim ben.Ve bu insanın
karşısında utandırılmıştım!Kendime hakim olamamıştım!
Yanağımın tekrar ıslandığını hissedince hala ağlamakta olduğumu
anladım.Tekrar yüzümü silip Grace’e baktım.Ondan utanmama gerek yoktu.Ben
yaratmış ola bilirdim ama görünüşe bakılırsa benim en sinirli ve çekilmez
halimi almıştı.
Onun da beni aşağılayacağını,ya da artık konuşmaya bile tenezzül
etmeyeceğini sanıyordum.
Ama ona bakarken şaşırtıcı bir şeyle karşılaştım.Grace bana
gülümsüyordu.Rahatlatıcı bir gülümsemeydi ve kendimi biraz olsun iyi hissetmeme
neden oldu.
Yine de hala Adisson’a bakamıyordum.Daha fazla işkence çekmemek için ayağa
kalkıp yatağıma yürüdüm.Birşey söylemeden örtünün altına girdim.Uyumam
lazımdı.Uyumam ve unutmam…Şu anda hiç kimseyle konuşmak istemiyordum.Özellikle de Adisson’un sesini
duyarsam daha fazla ağlayacağımı biliyordum.Aynı zamanda,şaşırtıcı olsa da,şu
an en çok onun tesellisine ihtiyaç duyuyordum.Ben konuşmak
istemiyordum,tamam.Ama belki o birkaç kelime etse,en azından bana seslense
hemen ikna olacağımı biliyordum.Ama Adisson hiçbir şey söylemedi.Tek kelime
etmeden beni kendi halime bıraktı.Belki de yalnız kalsam daha çabuk kendime gelirim
diye tahmin ediyordu.Ama bir bilse onun sesine ne kadar ihtiyaç duyduğumu…
Sabah uyandığımda olanların hepsini geçici olarak unutmuştum.Adisson’un
yumuşak sesiyle uyanmıştım.Ama bu sese akşam ihtiyacım varmış gibi
hissetmiştim.Adımı çağırıyordu.O kadar sevimli ve tatlı bir sesle bana
sesleniyordu ki önce ne olduğunu anlamadım.O böyle konuşmasını bilir miydi?Buna
alışmam zor olacaktı.
Ama bir kaç saniye sonra dün geceyi hatırlayıp tekrar surat astım.Hala benim
üzgün olduğumu düşünmüş olmalıydı,ki haklıydı.
Ben cevap vermeyince tekrar seslendi.
“Okula geç kalmak istemiyorsan uyanmalısın.”
Yine cevap vermedim.Ben cevap vermeyince de Grace girdi araya.
“Kalkmazsan bağırıp her kese bir çizim olduğumu söylerim.Tımarhaneye gitmek
ister misin?” dedi ukala bir sesle.Ahh hiç olmazsa birinin eski formunda olması
ne harikaydı.
Örtüyü yavaşça üstümden çekip uyanık olduğumu belli ettim.Elbise dolabıma
yürüyüp okul formamı çıkardım.Ama Adisson’a giyinmem gerektiğini nasıl
söyleyecektim? Konuşmaya hala hazır değildim ve onlara taraf da bakmak
istemiyordum.
Kısa bir sessizliğin ardından yine Grace konuştu.Ama bu sefer beni zor bir
işten kurtarmıştı.
“Add,kapa bakayım gözlerini.Bak kızın giyinmesi lazım.Hadi,geç kalacak
yoksa.” Bir kaç saniyelik sessizlikten sonra tekrar Grace’in sesini duydum.
“Tamam,giyine bilirsin şekerim.”
Yine kahvaltıyı es geçecektim.Ama bu sefer daha çok Karol yüzünden.Onu
görmek bana dün geceyi hatırlatacaktı ve ben tekrar utançtan yerin dibine
geçmek istemiyordum.
Merdivenlerden hızla inip kimseye görünmeden kapıya gitmekti fikrim.Zaten
acımasızca yediğim dayağı Karol olmasa bile Mira’nın annesine hemen
yetiştirdiğine emindim.Yine de onun küçümsemelerine ve hakaretlerine ayıracak
gücüm ve sabrım yoktu.O yüzden hemen evden çıkıp huzurlu ve birilerinin umurunda
olduğum tek yere-okula gitmek istiyordum.
Ne yazık ki Hala’nın değil,Mira’nın bizzat kendi sesiyle durmak zorunda
kaldım.Aslında beni durduran sesi değil,Mira’nın söylediği sözlerdi.
“Yüzünde bir iz kalmışsa fondöten verebilirim.”
Sesinde açıkça duyulan küçümsemeyi fark etmemek için sağır olmak
lazımdı.Arkamı dönmeden yerimde durup susmasını diledim.Çünkü susarsa zor da
olsa yürüyüp gidebilecektim.
Ama ne yazık ki yine susmadı.
“Hey sana dedim,duymadın mı küçük korkak.” Dedi yüksek sesle.Sonra Karol’un
onu susturmak için sarf ettiği birkaç önemsiz cümleyi duymazdan geldim.
Sakin olmaya çalışarak Voldemort tarafından yönetilen Harry hareketini
yapıp boynumu sert hareketle arkaya attım.Yavaşça arkamı dönüp masada oturan
‘altın üçlü’ye baktım.
Mira kırmızı görmüş boğa gibi kaşlarını çatmıştı.Hala sakince çatalını
kahvaltı tabağında gezdiriyordu.Karol’sa…Karol’sa özür diler gibi bana
bakıyordu.Sanki Mira’nın sözleri kendi hatasıymış gibi onun adına özür
diliyordu.Şaşırmıştım.
Buna gerek yoktu.Çünkü bütün bunlar zaten onun hatasıydı.Benimle dalga
geçmesi bir yana,bana vurmasıyla beni onların önünde küçük düşürmüştü.Belki de
hak etmiştim ama artık bana vurmaktan daha farklı yollar aramalıydı.Ben kendimi
kaybetmiş olabilirdim ama o konuşarak,en azından bağırıp çağırarak beni kendime
getire bilirdi.Ama o dayak atmayı tercih etmişti.Zaten bu da Karol’un yapacağı
bir hareketti.
Hala kısık gözlerle onları izlediğimi fark edip kıpırdandım.Ağırlığımı bir
ayağımdan öbürüne geçirip dikkatle Mira’ya baktım.
“Gördüğün gibi yüzüm tertemiz.Abin işini tam yapamamış.Hadi ona gaz ver de
işini bitirsin.” Deyip Mira’nın cevabını bekledim.
Dudaklarını birbirine sıkıp kocaman gözlerini Karol’a çevirdi.Her zaman söz
yetiştiremeyince abisine ya da annesine koşardı.Bunu benden korktuğu içi mi
yapıyordu,yoksa sadece bana laf mı yetiştiremiyordu,bilmiyordum.Karol’sa başını
önüne eğmiş tabağına altın bir yumurta varmış gibi bakıyordu.
“Karol,konuşsana,bana ne dediğini duymadın mı?” dedi Mira yardım ister
gibi.Karol’un kalkıp üstüme atlayacağını bekliyor olmalıydı.Açıkçası ben de
bunu bekliyordum.Onun her zamanki gibi kalkıp parmaklarını koluma geçirmesini
ve diğer elini de saçlarıma atmasını bekliyordum.Ya da beni bir futbol topu gibi
evin ortasında tekmeyle yuvarlaya da bilirdi.Bilmiyorum.O Karol’un hayal gücüne
kalmış bir şeydi.
Ben tam Karol’un ayağa kalkacağından ve bana bağıracağından korkup birkaç
adım gerilerken duyduklarım karşısında resmen şoka girmiş,kulak doktoruna
randevu almaya hazırlanıyordum.
“Özür dilerim…” dedi Karol kısık bir sesle.Ve ardından Hala’nın inleyen
şaşkın sesi duyuldu.Oğlunun bu yaptığına o da şaşırmış olmalıydı.
“Ne?” dedim ben de otomatik olarak.Şaşırmıştım ve haklıydım.
Benim duymadığımı düşünüp bir ton arttırdığı sesiyle “özür dilerim Eva” dedi
Karol tekrar.
İnanmam mümkün değildi.Karol benden özür diliyordu.O benden asla özür
dilemezdi ki.Kendini bıçaklar ama bana bir tek iyi laf etmezdi o.Ama siyah
gözlerindeki utangaçlığı ve gerilen bedenini fark edince bir an inanmış ve ona
acımıştım.Demek beni benden özür dileyecek kadar önemsemişti.Neden? Bu şerefe
erişecek ne yapmış ola bilirdim ki?
Ama sonra bir kaç küfür savurup kendime geldim.O Karol’du.Her zamanki zalim
ve umursamaz,duygusuz,küstah ve sayamayacağım bir sürü iğrenç niteliğe sahip
Karol.Beni çocukken yükseklik korkum olduğunu bile bile zorla ağaca çıkarıp
aşağı baktıran Karol’du.Sırf oyuncak bebek istedim diye Hala’nın en değerli
kumaşlarını yırtıp bana bebek yapan,sonra da o kumaşları benim yırttığımı
söyleyen Karol’du.Şimdi de kim bilir ne planlıyordu da böyle bir şey
yapmıştı.Kim bilir aklına yine ne gelmişti.Bana zarar vermek için çırpınıyordu
zaten.
İnanmadığımı belli edercesine alayla baktım yüzüne.O da şimdi dikkatle bana
odaklanmış,bu harika jesti karşısında erimemi bekler gibi bana bakıyordu.Ellerimi havaya kaldırıp abartılı
bir şekilde ona alkış tuttuktan sonra sevecen ama yapmacık bir gülüş yerleştirdim
yüzüme.Bu arada da elimde Adisson’u buruşturuyordum.
“N’apmalıyım şimdi?Ayaklarına kapanayım mı?Ya da bir ömür çamaşırlarını
yıkama sözü versem daha mı uygun olur?” dedim deli gibi kıkırdayarak.
Verdiğim cevaba şaşırmış gibi donup kaldı.
“Hayır,sadece özür diledim hepsi bu.Sana dün gece öyle
davranmamalıydım.Tokat atabileceğim kadar ileri gitmemiştim.Üzgünüm.” dedi yine
umutla.Bense onu daha da şaşırtarak “Karol ne planlıyorsun?Hayır o planı bana
söyle de hazır olayım.” deyip aniden çıkışınca çatılan kaşlarını fark ettim ve
onu gerçekten kızdırdığımı anladım.
Durup çatık kaşlarla bir kaç saniye bana baktıktan sonra hışımla ayağa
kalkıp bi kaç adımla yanıma ulaştı.Tehdit eder gibi parmağını sallayıp “sen
özrü bile hak etmeyecek kadar küstah ve düşüncesizsin!Ben her şeye rağmen senden
özür diliyorum ama sen hala burnunun dikine gitmeye devam ediyorsun!!!” diye
bağırıp merdivenlere yürüdü.
“Sana inanmam normal mi olurdu sence ha?” diye bağırdım arkasından.Ama
cevap bile vermeden merdivenleri çıkmaya devam etti.
Ben de onu söylediği son bir kaç cümleyi düşünerek dış kapıya yürüdüm.Bu
arada Mira’nın,abisini kızdırdığım ve bu evde istenmediğim hakkındaki
saçmalıklarını da duymazdan geldim.Bu evden çıkmalıydım.Hem de hemen…
Kendimi dışarı attığım gibi hızla okul yolunda yürümeye başladım.Bu arada
da elimde mahvettiğim buruşuk kağıtları açtım.İkisi de rezalet durumdaydı ama
kağıtlar düzleşince Adisson da,Grace de yine hallerinden memnun bana bakmaya
başladılar.
Onları buruşturarak görmemelerini sağlamış ola bilirdim ama konuşulan her
şeyi duymuş olmalılardı.Ayrıca onlarla konuşmam da lazımdı.Böyle susarak devam
edemezdim.
Söze nereden başlayacağımı düşünürken Adisson’un sesi duyuldu.“Karol’u
öldüreceğim!” dedi dişlerinin arasından.
Bense konu açtığı için içten içe sevinirken kayıtsızca omuz silkip
“haklıydı” dedim.Karol’u koruduğumun farkındaydım ama gerçekten haklı olduğu
konular vardı.Hem de Adisson’un benim yüzümden sinirlenmesini ve kötü sözler
sarf etmesini istemiyordum.Ayrıca niye benim sebep olduğum şeylere tepki
göstermeliydi ki?Ben onu sadece yaratıcısıydım o kadar.Problemlerimi hep yalnız
başıma halletmiştim,bundan sonra da Adisson’a da ihtiyacım olmamalıydı.
Adisson benim cevabıma şaşırmış gibi “ciddi olamazsın” dedi.
‘Ciddiyim’ der gibi başımı salladım ve kağıt üstünde bile harika görünen
endişeli gözlerine baktım.
“Eva sen resmen o pislik herifi koruyorsun!”
“Hayır bu korumakla alakalı birşey değil.Ben sadece-”
“Lütfen bana ondan nefret ettiğini söyler misin!”
“Bunu zaten biliyorsun Add.” dedim konunun nereye varacağını anlayarak.Bu
arada da yol kenarındaki kitapçıda yeni kitaplara ve kırtasiye malzemelerine göz
atıp yoluma devam etmiştim.
“Ama sanki onu koruyor gibi konuşuyorsun.Söylediklerin bunu gösteriyor.”
“Benim kimseyi koruduğum falan yok.” Deyip kaldırımda çiçek satan teyzeye
her sabahki gibi ‘günaydın’ deyip gülümsedim ve uzaktan çatısı görünen okuluma
baktım.Bu yıl buradan ayrılmam ne kötü.
“Eva,o adam sana vurdu.Ve sen-”
“Bu konu hakkında konuşmak istediğimi söylemedim!” dedim sinirli bi sesle.
“Ama gerçek bu.O sana vurdu ve sen onu koruyorsun.”
“Add onu koruduğum falan yok dedim.Sadece bazı yerlerde haklı olduğunu
söyledim o kadar.Benim de hatalarım vardı tamam mı?!” deyip tuttuğum nefesi
bıraktım “Tamam,madem konuşmak istiyorsun...Bak,dün gece kendimi
tutmalıydım.Onun bana saldırmasına ben izin verdim.Kendimi kaybedip-”
“Hayır,kendini kaybetmen sana vurmasını gerektirmez!” diye bağırdı sözümü
keserek.
“İnan bana,bir daha sözümü kesersen senin dudaklarını siler yerine maymun
dudağı çizerim Adisson!İnan bana yaparım!” dedim ciddi olmaya çalışarak.Ama
gülmek istiyordum.Çünkü aramızdaki bu kasvetli hava ve gerginlik hiç hoşuma
gitmemişti.Onunla kavga etmek istemiyordum.
Adisson da sözlerim karşısında aniden öfkesini unutup kahkahayı
basmıştı.Neyse ki yolun en ıssız tarafındaydık.Etrafta sadece kuru yapraklar ve
çıplak kalmaya yüz tutmuş ağaçlar vardı.
Okula neredeyse varmıştım ve gariptir ki Grace yol boyunca hiç
konuşmamıştı.Onu da dinleye bilmek için ikisinin yerini arada değişiyordum.Ama
Adisson söyleyecek ilginç bir şey bulunca tekrar onu öne almak zorunda
kalıyordum.
Okula varır varmaz Mabelle beni kapıda karşıladı.Gülümseyerek yanağıma sulu
bir öpücük kondurup sanki kırk yıldır görüşmemişiz gibi bana sıkı sıkı
sarıldı.Sonra da geri çekilip elimde sırıtarak bu manzarayı izleyen Adisson’a
çekinikçe gülümseyip “eee…selam” dedi.Adisson da topluluk arasında konuşamadığı
için başını sallamak zorunda kaldı.
Derslerden yine en ilginci resim dersiydi.Mr.Ric yine kot pantolonu ve spor
ceketiyle sınıfın ortasına yürüyüp çocuklara resim yapıp yapmadıklarını sormuş
ve bana anlamlı bir şekilde gülümsemişti.Yeni çizimlerimden canlanmayan birkaçını Mr.Ric’e göstermek için yanına gittiğimde ise garip bir sesle bana yeni
gelişmeler olup olmadığını sordu.Ben de ne demek istediğini anlamayarak bön bön
bakınca “çizimlerin diyorum,nasıllar?” dedi bana bakmadan.Elinde tuttuğu mor
gece elbiseli ve gül kurusu renkli günlük elbiseli çizime bakıyor gibiydi.
Bir an ne dediğini anlamasam da birkaç saniye sonra sözlerini anlayınca
kocaman,korku dolu gözlerle ona baktım,ama birşey belli etmemek için “İyiler”
dedim.Apar topar çizimlerimi alıp yerime geçtim ve bu olanları Mabelle’e
anlattım.O da şaşırmıştı.
“Belki de birşeyler biliyordur.” Dedi manalı bir sesle “Ona anlatsan sana
yardım etmez mi?”
“Benim yardıma ihtiyacım yok Mabelle.”dedim bir hışımla.Adisson’dan sorunmuş gibi bahsetmesinden hoşlanmamıştım.
“Tabi ki yok,öyle demek istemedim.En azından bu canlanma olayının ne
olduğunu anlardın.” Deyip toparlamaya çalıştı hemen.
“Gerek yok.Hem böyle bir riske giremem.Ya bir şey bilmiyorsa?Boşu boşuna ona
anlatmış ve Adisson’la Grace’i tehlikeye atmış olurum.”
“Sen bilirsin” dedi Mabelle teslim olmuş bir sesle.
Sonra arkamda bir hareketlenme hissedince sıramda dönüp diğer tarafa
baktım.Dawson başımın üstünde durmuş bizi dinliyordu.Bir an paniğe kapılıp
konuştuklarımızın ne kadarını duyduğunu sormak istedim.Ama bu daha da şüphe
uyandıracağı için sadece gülümsemekle yetindim.
Dawson’sa bana değil sıramın üstünde duran Adisson’la Grace’e
bakıyordu.Daha doğrusu sadece Grace’e bakıyordu.
“Dawson?” dedim merakla karışık korkuyla.
“Ha efendim.” Deyip başını sonunda bana çevirdi. “Bana mı seslendin?”
“Evet,niye öyle bakıyorsun?” dedim yine merakla.
“Eee şey,çizim yaptığını duymuştum ama bu kadar harika çizdiğini
bilmiyordum.” Dedi etkilenmiş bir ses tonuyla. “Sanki…sanki gerçek gibi.”
“Teşekkürler” deyip şaşkınca gülümsedim ve Grace’e baktım.O anda gördüğüm
manzara beni daha da şaşırtmıştı.Grace en çekici gülümsemesi ile kıpırdamadan
duruyordu.
O an Grace’i hayata döndürmenin bir yolu olsa diye düşündüm
içimden.Dawson'dan gerçekten hoşlanmışa benziyordu.
Bu konuyu da evde mutlaka düşüneceğimi aklıma yazıp yeniden Mabelle’e
döndüm.
Ama aklımda hala bu hayata döndürme fikri dönüp duruyordu.Acaba gerçekten
Adisson’u kanlı canlı biri haline getire bilir miydim?Ona alışmıştım ve yanımda
olacaksa bunu da bir yolunu bulmalıydım.
Tüm hakları saklıdır ©
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder