En güzel hareketlerimiz bile, eğer onları meydana getiren bütün sebepler herkesçe bilinmiş olsaydı, bize çok kere utanç verirdi.
Açık penceremden sarkmış durumda tehlikeye aldırmadan duruyordum.Ve her an
biri içeri gire bilirdi.Ama yine de Mabelle’le konuşmam lazımdı.Kendi
inandığıma onu da inandırmalıydım.
Ne dediğini duymak için biraz daha aşağı sarktım ve dolayısıyla ayaklarım
havalanmıştı.Eğer ki pencerenin kenarlarına tutunmuyor olsaydım tepe-taklak
yere çakılmıştım çoktan.Adisson’un “yavaş ol!” dediğini duydum ama şu anda
Mabelle’e odaklanmış durumdaydım.
Mabelle benim bu komik halime aldırmadan konuşmaya devam etti. “Seninle küs
kalmak istemedim.Küseli daha bir kaç saat oldu ama ben seni çok özledim.” Dedi
hala parmaklarıyla oynayarak.Aynı şeyleri hissetmemiz ne kadar da şaşırtıcıydı.
“Bana inanıyor musun?” dedim çabucak.Şimdi en önemli sorum buydu çünkü her
an pencereden düşe bilirdim ve bunu öğrenmeden ölmek istemiyordum.
Mabelle de benim soruma karşılık hiç tereddüt etmeden başını hızla salladı
ve kocaman gülümsedi.Ayın loş ışığında bile dişlerinin parıltısını göre
biliyordum.
“Dişlerini yıkayıp mı geldin buraya?” dedim kendim de ağzımdan çıkanlara
inanamayarak.Ne salak bir soru sormuştum ya ben?! Mabelle’yse garibim bana
sadece bön-bön bakmakla yetindi.
“Eva kapıya yaklaşan biri var,çabuk içeri gir!” dedi Adisson içerden.Ben de
bir daha duyu organlarıma teşekkür ettim.
“Geliyoruuum.” Diye fısıldadım başımı geriye kaydırarak.Mabelle’in aptalca
soruma olan cevabını beklemeden ona el salladım.
Adisson’un hala bağırdığını duyuyordum.“Eva hadi çab-” ama aniden sözünün
kesilmesiyle bir terslik olduğunu anladım.
“Ne?Ne oldu?” deyip pencereden içeriye dehşetli bir manevra yaptım.
Mira kapıdan sarkmış bana ve ‘değerli’ pencereme bakıyordu.Yüzünde hem
kızgın,hem de oburluk yarışmasında zafer kazanmış bir ifade vardı.
“Ne var?” dedim sorumu tekrarlayarak.Ama bu sefer sesimin korkak
değil,sakin ve inatla çıkmasını sağlamıştım.Hiç acele etmeden pencereyi
kapattım ve sandalyemde oturup yüzümü tekrar ona döndüm.
“Pencerede ne yapıyordun sen?” dedi beni şüpheyle süzerek.
‘Sana ne’ demek vardı ama kendimi tuttum.Sonuçta bu lafı sonra Korin Hala’ya da uygun bir dille tekrarlamalıydım.Korktuğumdan değil.Sadece bu gün
Adisson hariç,yeterince sorun yaşamıştım.
Çok gariptir ki Adisson’u ortaya çıktığından beri sorun olarak
görmüyordum.Sanki uzun zamandır yanımdaymış ve biz ‘kağıt üzerinde’ de olsa
tanışıyoruz gibi geliyordu bana.Nasıl ortaya çıktığını,onun deyimiyle
canlandığını hala çözemedim ama yine de ona alışmak kolay oldu.
“Hava alıyordum” dedim ve sırtımı ona dönüp önümdeki kağıtlarla
ilgileniyormuş gibi yaptım.Şu anda Mira’ya aldırmayacak kadar mutlu ve
rahattım.Bir an önce odadan çıkmasını ve kendi mutluluğumla başbaşa kalmayı
diliyordum içimden.Mabelle’le barışmıştım ve Adisson odamdaki yalnızlığımı
paylaşmak için canlanmıştı.Daha ne isteye bilirdim ki?
Önümde bana endişeyle bakan Adisson’a ve yanındaki sevimsize gülümseyip göz
kırptım.Endişelenecek bir şey yoktu…
…Ya da ben öyle zannediyordum…
“Havanı alıp bitirdiysen aşağıya in de bulaşıkları yıka!” dedi Mira o
kargayı aratmayan sesiyle.Onu göremiyordum ama,muhtemelen daha da iğrenç
görünmek için suratını şekilden şekle sokuyordu.
Onunla kavga etmeye hiç niyetim yoktu.Moralimi bozmasına izin vermeyerek
“tamam” dedim ve ardından uysalca başımı sallayıp sustum.
Ama cadı illa tırnaklarımı çıkarttırmalı olduğu için “dün de zaten tüm
bulaşığı bana yıktın.Bunu unutmadım küçük hanım!Geleceksin ve o bulaşıkların
hepsini yıkayacaksın!” dedi daha da yüksek sesle.
“Tamam” dedim yine,ama bu sefer dişlerimi sıkmıştım.Onu başımdan atmaya
çalışıyordum ama şansını fazla zorladığı açıktı.
Sesimi çıkarmamı yanlış anlamış olacak ki onu tepemde dikilirken
buldum.Arkam dönük olduğu için yaklaştığını ancak sandalyeme dayanan elini görünce anladım.Hafif dönüp önce sandalyemi
sıkan parmaklarına,sonra da kendisine çatık kaşlarla baktım.
“Sanırım aklın başına gelmiş ha?” dedi dudağının yanı kıvrılarak.Sesini bir
ton daha artırmıştı. “Artık bu evde hangi kurallara uyman gerektiğini anlamana
sevindim.” Dedi daha da gülümseyerek.Eli hala sandalyemin arkasını ve sabrımı
zorluyordu.
Mutlu düşüncelerimin ve tavan olmuş moralimin nasıl bu şekilde tepe-taklak
yere çakıldığına hayret ederek ayağa fırladım.Ona kanmamam lazımdı ama kendimi
tutamamıştım.
“Mira,tamam dedim,kaşınma!” deyip elini yavaşça sandalyemden
uzaklaştırdım.Dolayısıyla kendisi de sandalyeden uzaklaşmıştı.
Bu hareketime şaşırmışsa da bu ilk bir kaç saniye sürdü.İri olabilirdi ama
güçlü değildi.Bedenindekiler sadece yağ yığınıydı.Bana karşı gelmesi imkansızdı
ve bunu o da biliyordu.Yine de geri çekilmedi.
“Sen bana karşı mı geldin?!” dedi ve elini tekrar sandalyeme
yerleştirdi.Sesi fısıldar gibi çıkmıştı ve bu benim için açık bir tehditti.Ama
yine de korkmadım.Adisson oradan bakarken korktuğumu belli etmeyecektim.
“Sen benim neyimsin ki ben sana karşı geleyim.” Dedim ben de aynı fısıltıyla.Yüzüne
biraz daha yaklaşmıştım. “Burdayım,çünkü mecburum!Ama bu senin iğrenç sesine ve
hakaretlerine dayanacağım anlamına gelmez!”
Bunları söylememem gerektiğinin farkındaydım.Tıpkı onun eline tekrar
dokunmamam gibi.Çünkü her an evden kovula bilirdim.Ama yine de biraz
bağırmaktan bir şey çıkmazdı.
“Sen kimsin de benimle bu şekilde konuşuyorsun.Seni küstah!” dedi Mira
alçak sesle.Sonra da bağırmaya başladı “Anneee!Anne hemen buraya gel de şu
küstah kızın bana söylediklerini duy!Hemen!” dedi sesini en sona kaldırarak.Ben
her an Korin Hala’nın odaya dalacağını ve saçlarımla uğraşmaya başlayacağını
düşünüyordum.Ama kapıda onun yerine Karol göründü.
“Ne oluyor?” dedi sert bir sesle. “Sesiniz taa sokağın başından
duyuluyor!Annem evde olsaydı işin bitmişti Eva!” bana bakıp yüzüne sert bir
görünüm vermeye çalıştı.Ama yüzünde anlayamadığım,yumuşak mı,yoksa sevecen mi
diye adlandırabileceğim,garip bir ifade vardı.Ve bu bakışın sadece bana ait olup olmadığını çok merak ediyordum
doğrusu.
“Bana bakma.Sen de biliyorsun ki bağıran ben değildim!Sesimizi ayırt edecek
kadar uzun zamandır tanıyorsun bizi.” dedim sert bir sesle.Gerçekten de beni
uzun zamandır tanıyordu ve tabi ben de onu.Durduk yere bağırmayacağımı biliyor
olmalıydı.
Karol beni dinlemiyormuş gibi Mira’ya bakarak konuşmasına devam etti “Ne
oluyor Mira?” dedi ve sevgili kız kardeşinin cevabını beklemeye başladı.
Mira’ysa sanki Karol ona haksızlık yapıyormuş gibi dudaklarını sıktı.Tatlı
görünmeye çalışıyordu ama ,o anda yüzü
her zamankinden daha çirkin duruyordu.
“Ben ona güzel ve sakin bir sesle bulaşıkları yıkamasını rica ettim.O ise
bana sanki onun saçlarını yolup rüzgara vermişim ve hakaret etmişim gibi
bağırıp çağırdı.Ne yapsaydım yani?” dedi hala Karol’a masumca bakarak.
“Peki güzel ve sakin bir ses kullandığına emin misin?” diye sordu bu sefer
Karol beni şaşırtarak.Ve gözlerini kısarak Mira’ya bakıyordu.Dudaklarımda sinsi
bir gülümseme oluşamaması için kendimi zor tutuyordum.Hem de şaşkındım.Çünkü
Karol hep kardeşlerinin tarafında olmuştu.Onlar ne derlerse onu kayıtsız
şartsız kabul ediyordu.Şimdi ne olmuştu da Mira’nın yaptıklarını sorgular
olmuştu?
Karol birkaç adımda odayı geçip kardeşinin yanına ulaşmıştı.Dolayısıyla
bana da hiç olmadığı kadar yakındı.O an bana gelen bir kokuyla irkilmiştim.Karol
parfüm kokuyordu.Bana her zaman 3 metreden fazla yaklaşmamaya özen
gösterirdi.Bu yüzden de hep kötü kokuyor olabileceğini düşünürdüm.Ama burnuma
gelen serin ve sert parfüm kokusu bir kaç saniye gözlerimi kapamama ve
afallamama neden olmuştu.Ama hemen kendimi toparlayıp gözlerimi açtım.Çok şükür
ki Karol benim afallamamı fark etmemişti.
Bu da neyin nesiydi böyle?!Neler düşünüyordum ben?!Karol 25 yaşındaydı.Tabi
ki de parfüm kullana bilirdi.Benim buna şaşırmamam gerekirdi.Hem bana neydi
ki?!
Kendimi toplamaya çalışıp gözlerimi kırpıştırdım ve Mira’nın vereceği
cevaba odaklanmaya çalıştım.Tam o anda sol tarafımda,masanın üstünde bir
hareketlenme fark ettim ve başımı hafifçe o tarafa çevirdim.Adisson ellerini
beline koymuş,kaşlarını çatmıştı.Bana bakıyordu.Ama sanki bakışlarında bir huzursuzluk,bir
kızgınlık var gibiydi.
Tekrar kendime gelmeye çalışıp Karol’la Mira’ya baktım.Mira Karol’a cevap
vermeye hazırlanıyor gibi görünüyordu.Ve hala kızgındı.
“Ben ne dediğimi gayet iyi biliyorum!Sen kimin tarafındasın ha?” dedi Mira
bağırarak.Ellerini yumruk yapmış muhtemelen bana vurmaya hazırlanıyordu.
“Ben olayı anlamaya ve kimin haklı olduğunu bulmaya çalışıyorum küçük
hanım.Ayrıca bağırmana gerek yok.Sesinin nerelere gittiğini demin sana
söylediğimi hatırlıyorum.” Dedi Karol sakin ama kontrollü bir sesle.Mira’nın
yanında nasıl kontrollü kala biliyordu anlamıyorum.
“Ben haklıyım,Karol!Ben!” dedi Mira parmağıyla göğsünü işaret ederek.
Karol bana dönüp “Cadı,sen ne düşünüyorsun?” dedi ciddi bir yüz
ifadesiyle.Bana verdiği ve küçükken onunla sık sık kavga sebebim olan ismi
duyunca kalan moralim de altüst olmuştu.Ama en önemlisi benimle dalga
geçmesiydi.Sanki bana inanacakmış gibi gerçeği anlatmamı istiyordu.Vereceğim
cevabı duyunca muhtemelen Mira’yı haklı çıkaracak ve benim cevabıma da ya duymazdan
gelecek,ya da haksız olmam için kendinden her hangi bir bahane
uyduracaktı.Bundan emindim,çünkü hep öyle yapardı.Küçüklüğümden beri Karol
tarafından itilip kakılmaya alışmıştım.Bunu da kabullenmem lazımdı
muhtemelen.Ama gözümün içine baka baka benimle dalga geçmesi bir an gururuma
dokunmuştu.Onu incitmek,en iğrenç küfürleri yüzüne sıralamak istiyordum.Ona ne
dediğim artık umurumda değildi.Buradan kovulmam da umurumda değildi.Tek bildiğim
Karol’dan ne kadar nefret ettiğimdi.
En az onun kadar sakin ve ciddi bir ifade takınıp “Ne haliniz varsa görün!”
dedim fısıltıyla.Boyum kısaydı,dolayısıyla başımı olabildiğince arkaya atıp
Karol’un gözlerine bakmaya çalıştım ve başardım.Şimdi yüzündeki bütün hatları
göre biliyordum.Ve şaşırdım.Karol artık çocuk değildi...
Ani çıkışım ve sert duruşumla onu şaşırtmayı başarmıştım.Önce çatık
kaşlarını havaya kaldırdı.Ardından dudakları hafif aralandı.Sanki bir şey
söyleyecek gibiydi.Ama onun bir şey söylemesine fırsat bırakmadan tekrar
konuşmaya başladım.
Ama bu sefer bağırıyordum.
“Odamı hemen terk edin!Hemen!” dedim,sonra yanımda şaşkınca bana bakan
Mira’ya döndüm. “Merak etme,gelip o lanet olası bulaşıklarını da yıkayacağım!”
dedim bağırarak.Kız bir kaç adım gerileyip bana şaşkınca bakmaya devam etti.
Ama durmadım.Başıma gelecekleri bile bile,hatta hepsini kafamda
hesaplayarak bağırmaya devam ettim.Kontrollü delilik buna denirdi her halde.
“Şimdi odamdan defolun!Hadi!Her şey halloldu!Ben haksızdım!Her zamanki gibi
ben haksızdım!Hadi gidin şimdi!Defoluuun!” dedim göz pınarlarımı zorlayan
yaşları geri itmeye çalışarak.Kendimi resmen kaybetmiştim.Kriz geçiriyor ola
bilirdim.Delirmiş de ola bilirdim.Ama umurumda değildi.
Ailemin yokluğu,Korin Hala’nın yaptıkları,onun çocuklarının 20 yıllık
hayatım boyunca bana çektirdiklerinin hepsi üst üste gelince sonunda
patlamıştım.Tabi bunda Grace’in biraz da olsa suçu ola bilirdi.Ama sinirlerim
artık bazı şeyleri kaldırmıyordu anlaşılan.
Bu kriz halimden ancak yüzüme gelen bir darbe ve sol yanağımın yanmasıyla
kurtuldum.Darbenin etkisiyle sendeleyip sandalyeme düşmüştüm.Kendime gelmem bir
kaç saniye aldı.Gözlerimi araladığımda kendimi Adisson’un alev gibi yanan
kızgın gözlerine bakarken buldum.Dişlerini sıkmış her an birine saldıracakmış
gibi duruyordu.Ama bana değil,başımın üstünde duran Karol’a bakıyordu.
Karol bana vurmuştu...Bu gerçek kafamdaki yerini alınca inanamadım.Karol
bana vurmuştu!Ben Karol’un bana vurmasına izin vermiştim.Bir aptal gibi davranıp
dayak yemiştim.Kendime inanamıyordum.Tıpkı çocukken olduğu gibi bana
vurmuştu.Uzun zaman önce unuttuğum bir histi bu.Ve aşağılayıcıydı!
Sol yanağım hala yanıyordu.Gözlerimi Adisson’a bakmamak için
yumdum.Utancımdan ne yapacağımı bilmiyordum.Karol’un bana vurması yetmezmiş
gibi bir de Adisson buna şahit olmuştu.Bu hepsinden daha beterdi.Onun yanında
küçük düşmüştüm.Kendimi tutamayıp yaramaz bir çocuk gibi dayak yemiştim.Artık
onun yüzüne nasıl bakacaktım bilmiyorum.
Ben utancımdan gözü kapalı dururken Karol’un sesi duyuldu.
“Kendine gel!” dedi dişlerinin arasından.Ondan nefret etsem de sırf Adisson’a
bakmamak için başımı Karol’a çevirdim.Odanın loş ışığında sadece siyah gözlerini
gördüm.Gözlerinde pişmanlık vardı,ama hala kızgındı.Kendimi kaybettiğim için
bana mı kızgındı,yoksa bana tokat attığı için kendine mi,bilmiyordum.
“Kendine gel,yoksa ben getirmesini bilirim!” deyip arkasını döndü.Geldiyi
gibi bir kaç adımda odayı geçip açık olan kapıya ulaştı ve çıkıp gitti.Mira da
tek kelime etmedi.Sadece bana bir ucubeymişim ve bu başıma gelenleri
hak ediyormuşum gibi bakış atıp odadan ayrıldı.
…Yalnız kalmıştım.Neredeyse yalnız…
Tüm hakları saklıdır ©
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder