Kurduğumuz tüm hayallere rağmen değişmeyen dünyanın şerefine.
“Kes şunu seni koca kafalı!” diye bağırdım olağan sesimle,sonra da elimdeki
kurşun kalemi odanın kapısına fırlattım.Ama kapı çoktan kapanmıştı.Ben de yarım
bıraktığım işime geri döndüm.Kahveyi andıran,kısa kestirdiğim saçlarımı elimle
arkaya ittim.Aslında eskiden belime kadarlardı ama buraya gelirken çoğu değerli
şey gibi onlardan da vazgeçmek zorunda kalmıştım.Oyuncak ayıcığım ve müzik
kutum da bunlara dahil.
Elimi saçımdan çekince gözüm yüzük parmağıma kaydı.Babamın 8 yaşımda bana
hediye ettiği kurdele şeklinde altın bir yüzük parlıyordu parmağımda.Üzerinde 3
tane taş vardı…O benim en değerlimdi…
Bu eve ilk geldiğim gün Halam Korin onu almaya çalışmıştı.Ama yüzük garip
bi şekilde parmağımda tekrar belirmişti.Saklandığı yer her neresiyse oradan
hoşlanmamışa benziyordu.Hala da artık yüzüğün peşini bırakmıştı.
Bu ev Halam Korin ve yeğenlerim Karol,Mira ve Jamie’nin eviydi.9 yaşımdan
beri buradayım ve bazen çok zor geliyor.
Bu eve ilk gelişimi daha dün gibi hatırlarım,çünkü fena halde
olaylıydı.Annemi ve babamı gizemli bi şekilde kaybedince kendimi bu,sadece bir
odasında fazla mobilya olmayan (benim odam) evde bulmuştum.
Diğer odaları ben temizlerdim.Nasıl eşyalar kullandıklarını,kuzenlerimin
bile lüksü nasıl sevdiklerini bilirdim.Mutluydum aslında.Ailemin kaybolmasını
falan daha kavrayamıyordum.Zaten olduğumdan geç olgunlaşan beynim onların
yokluğunu kabullenmeyi reddediyordu.Ama onların yokluğunu hissettim hep.Hala da
hissederim.
Korin Hala’yı ve üç çocuğunu
rahatsız ettiğimi anlayamıyordum dolayısıyla.Onları karşımda somurtkan bir
yüzle görünce bunu beni ilk defa görmelerinin şaşkınlığına vermiştim.9 yaşındaki
bir çocuğun yapacağı gibi elimi uzatıp
“Ben Evanessa Demetria,sizi görmek çok güzel” demiştim.Onlarsa karşımda
cehennem zebanisini mağarasından çıkarmışım gibi kısık gözlerle durmuş bana
bakıyorlardı.
Kuzenlerimle kavgalarımız aslında hep tek taraflı başlar tek taraflı da
biterdi.Onlar kavga etmek ister ve ben sadece durup seyrederdim.Bana ettikleri
hakaretleri dinler,susmalarını beklerdim.Sonra da haklı olduklarını dile
getirip sakinleşirlerdi.
Bu evdekileri fena halde rahatsız etmiştim.Bunu her fırsatta bana
hatırlatıp büyük kaybımı gözüme sokmaktan zevk alıyorlardı.
Kabullenmesem de kaybımın farkındaydım ve ailemin yokluğu kalbimde açılmış
ve hiçbir şekilde kapanmayacak gibi duran bir boşluktu.Yeri en az şimdiki kadar
bomboştu o zamanlar da.Sadece çocuktum ve unutmak o zamanlar daha kolaydı.
Annem Rachel ve babam Calvin Demetria-birbirlerini tutkuyla seven ve büyülü
sözler verip bunları tutmaya çalışan ateşli aşıklar falan dememi bekliyorsunuz
değil mi? Hayır.Onlar sadece bir birlerini seviyorlardı.Aşk yoktu,ya da ben
göremeyecek kadar küçüktüm.
Tanışmalarını kimden duydum,nasıl hatırlıyorum,hiçbir fikrim yok.Ama
bildiğim kadarıyla bir trende birbirlerini görmüş ve o günden sonra da hiç
ayrılmamışlardı.Nasıl olmuştu bilmiyorum ama o günden sonra babam hep annemin
yanında olmuş ve onu hiç yalnız bırakmamıştı.
Ama 11 yıl önce-yani ben tam 9 yaşımdayken ilginç bir şekilde onları
kaybetmişim.Hala hatırlamaya çalıştığımda başıma ağrılar
girer.Kaybolduklarında,ya da siz öldüklerinde de diyebilirsiniz,onların yanında
bir tek ben vardım ve ben de elle tutulur hiçbir şey hatırlamıyordum.Tek
hatırladığım loş ışık,mavi bir odadaki çerçeveler ve pembe bebek beşiği.Ama
bunların ne anlama geldiğini hala çözememiştim.
O günden sonra da asla onları göremedim.Onlardan bana kalan sadece
parmağımdaki kurdele yüzüğüm ve yatağımın başındaki küçük resimleri.Resimde
öyle güzel gülümsüyorlar ki.Onları hep öyle hatırlamak istiyorum.Gülümsedikleri
her an ben de mutlu oluyorum çünkü.
Ne olduğunu,başlarına ne geldiğini bir tek Tanrı biliyor.O da bana
söylemeyecek kadar uzakta.Ya da yakında da,sadece ben duyamıyorum.
Sade odamın bir köşesinde hiçbir fazla süsü ve özelliği bulunmayan,hastane
yatağına benzettiğim yatağım duruyordu.Odam ve hayatım kötü değildi tabi ama,20
yaşındaki genç bir kızın daha renkli şeylere ihtiyaç duyduğunu siz de taktir
edersiniz.
Yerde,yatağın yanında ve önümdeki masada sararmış kağıt tomarları vardı.Ne
de pasaklı bi kızdım ben.Ve ben hala aynı kağıtlardan düzinelerce yapacağa
benziyordum.Başımı önümdeki kağıda daha da bastırdım .
‘Ödlek’,‘koca şişko’ ve ‘balkabak kafalı’ benzeri küfürler sıralamaya devam
ediyordum.Kuzenlerimden sinirimi sadece mırıldanarak çıkara biliyordum.
Masada kalemimi aramaya koyuldum,ama daha demin onu kapıya,kuzenim Mira’ya
fırlattığımı hatırlayıp ofladım.Sandalyemi arkaya ittim ve ayağa kalkıp kapıya
yaklaştım.Fırlattığım kalem tek kalemim olmasa onun için ayağa kalkmazdım.Korin
Hala resim yapmamam için elinden geleni yapıyordu sağ olsun.Sadece kağıtlarım
istediğim kadardı o da ağzımı kapatmak içindi muhtemelen.Onları vermediklerinde
ya ev işlerini doğru dürüst yapmaz,ya da her fırsatta bir sorun çıkarırdım.
Ama inanın istemeden yapardım bunları.Çizim yapmazsam kendimi boşlukta
yürüyormuş gibi hissederim.Sanki önemli bi parçamı çok uzaklarda bırakmışım
gibi aklım karışır.
Hala da bunu sonunda anlayıp bana kağıt vermeye başladı.Tabi yine de bazen
yetmiyordu.Ben de Hala’yla bir anlaşma yaptım.Her yaptığın ev işi,gösterdiğim
itaat ve düzgün davranış için haftada 10 kağıt alıyordum.Düşünebiliyor musunuz?
10 bembeyaz kağıt.
Hala Korin’in fikrince yeteneğim bastırılırsa unutulurdu.Kendisi dünya
üzerindeki her hangi basit bir yeteneğe sahip olmadığı için,her kesi kendisi
gibi sanır maalesef.Ama ben başkaydım.Benim yeteneyim bastırıldıkça fışkıran
nadir yeteneklerdendi.Yani,en azından resim öğretmenim Mr.Ric böyle
düşünüyordu.
Kalemimi yerden alıp tam sandalyeme tekrar
oturacaktım ki. “Evanessa Demetria!Hemen aşağı,yemeye gel!Seni bekleyecek
değiliz!Hemen!”dedi bi ses.İsmimi yaya yaya,iğrenç bir şeymiş gibi söylemesine
bakılırsa bu Halanın sesiydi.Cadı işte n'apalım?Hep adımı böyle iğrenerek
söyler.Çünkü ikimiz de aynı soyadı taşıyoruz.Soyadıma hakaret edemeyince adıma
bulaştı uzun zaman önce.
Bana Eva denmesini daha çok tercih ediyorum
ama,Hala da bunu biliyor ve kasten yapıyor.
Odasının kapısını açıp dışarı adım attım ve bir
anda tam tamirli,tertemiz,ışıklı bi koridorda buldum kendimi.Kendi loş ışıklı
odamdan daha elverişliydi gözlerim için,ama Hala bi tek kağıdı bile dışarı
çıkaracak olursam kendimi sokakta bulacağımı açıkça belirtmişti.Ve benim de
yapacak bi şeyim yoktu.
Merdivene yaklaşıp tırabzanlara tutunmamaya
dikkat ederek aşağıya indim.Halanın dediğine göre tırabzanlar benim ellerim için
fazla temizdi.Sadece tırabzanlar da değil.Kendi odam dışında pek fazla bi yere
dokunmak yasaktı bana.Tabi iş saatleri hariç.
Merdivenlerin son basamağında burnuma gelen
harika kokular daha şimdiden heyecanlanmama yol açmıştı.Son basamağa gelip sus
pus bi şekilde masaya yaklaştım.
Odanın her yanına dağınık bir şekilde
serpiştirilmiş eski tarz eşyalara göz ucuyla baktım.Masanın etrafına toplanmış
aileyi görmemek için elimden geleni yapıyordum.
“İyi akşamlar” dedim kuru bi sesle.Ama hiç
kimseden çıt çıkmadı.Sessizlik yüzünden kalbimin sesini bile duyabilirdim.Midem
aniden öyle burkulmaya başladı ki gelen harika kokulara aldırmadan geri dönüp
odama kaçmayı düşündüm.Ama Hala’nın kızacağını biliyordum.Dediğine göre aç
kalınca hastalanıyor ve ev işlerini aksatıyor muşum.
Hala Korin baş köşede oturmuş kısık gözlerle
beni süzüyordu.Koyu kahverengi gözleri sanki her hangi bi hata yapmamı ister
gibi bakıyordu.Üstüne giydiği soluk pembe kostüm bile o sert havasını
yumuşatmaya yetmemişti.Hala acımasız ve korkunç duruyordu.Kostüm fazla etlerini
açığa çıkartmaktan başka bir işe yaramamıştı anlaşılan.
5 sene öne kocasını kaybettiğinde 40 gün anca
siyah giymeyi başarmıştı.Çok iyi hatırlarım,neredeyse 15 yaşındaydım çünkü.
Ferdinand amca hep beni sever ve buraya
geldiğim günden beri Hala’nın gazabından korumaya çalışırdı.Ailemi ve tüm
geleceğimi kaybettiğim için bana acır ve bilmem neden,sanki hep kendini sorumlu
tutardı.Bunu hissederdim.Bana bakışı,özellikle de son günlerinde bana
davranışları af diler gibiydi.Ölüm nedeni kalbinin aniden durmasıydı ve bu evde
onun için üzülen sadece benmişim gibi bir hisse kapılmıştım.Belki de kimse
benim kadar duygularını dışarı vuramamıştı.Ama bildiğim ve emin olduğum tek şey
Korin Hala’nın gülen,neşeli tavırlarıydı.O adamdan kurtulmak gerçek anlamda ona
iyi gelmişti.
O günden sonra da zaten benim için hayat,sanki
mümkünmüş gibi daha da kötüye gitmeye başladı.
Korin Hala’nın sol yanında evin büyük kızı Mira
oturuyordu.Siyah,vız vız saçları kuş yuvasına benziyordu ve gözlerindeki
kalemle tonlarca sayfa çizim yapılır diye düşünüp kıkırdamamak için zor tuttum
kendimi.Annesi gibi siyaha yakın kahverengi gözleri vardı.Nedendir
bilmiyorum,dış görünüşüm kuzenlerime epey benzer.Kabul etmesem de onlardan
aldığım toprak rengi gözlerim ve ince vücudum var.Onları seviyorum.Sadece
şişmanlayınca mide ve karın bölgemiz ön pilana çıkar ve pek de iyi bir görüntü
ortaya çıkmaz.Şu anda zayıf olduğum için pek fark edilmese de midem beni hep
rahatsız eder.
Mira’da durum benden daha kötüydü. Kız 23
yaşındaydı ama o kadar şişmandı ki 10-15 yaş büyük gösteriyordu.Kaşlarını
çatmış karşısındaki yemek dolu tabağa sinirle bakıyordu.Galiba geciktiğim için
midesi Mira’yı içerde azarlıyordu.
Mira’nın yanında evin tek erkek çocuğu Karol oturuyordu.Siyah,muhtemelen
jöleyi kafasına boca ettiği için yağlı gibi görünen saçları ışıkta
parlıyordu.Yüzünden ne düşündüğü hiç bi zaman belli olmazdı.Bir tek ben
hepsinin ne düşündüğünü anlayabiliyordum.Ah bu özel yetenek falan değil.Sadece
fark edilmemenin avantajları.Evde olduğumu bildiklerinden bile şüpheliyim.
Uzun boyu ve hafif yapılı vücudu vardı Karol’un.O da en az benim kadar
zayıftı.Dedim ya ,dış görünüş benzerliyi.Halanın oğlu ve kuzen olmasaydı
muhtemelen bana çekici gelebilirdi ama bir birimizden ölesiye nefret ettiğimiz
için bu imkansızdı.
Karol’un tam karşısında,annesinin yanında Jamie kollarını kavuşturmuş
somurtuyordu.Hep böyle somurtkan ve hiç bi şeyden razı gelmez bir havası
vardı.Abisi ve ablası gibi siyah,dağınık saçları vardı.Onlara yakışsa da Jamie
sanki saçlarını zorla başına yapıştırmıştı,ne kadar uğraşsa da saçlar ona
yakışmıyordu.10 yaşındaydı ve yaşından zeki görünmeyi her halükarda
beceriyordu.Şimşek gibi bakan siyah gözleri ve sıkılmaktan düz bir çizgi haline
gelen renksiz dudakları vardı.
Jamie ile geldiğim günden anlaşamamışızdır.Jamie bi şey yapar,evi
kirletir,oyuncaklarını kırar,ama her nasılsa iş yine benim üstüme
kalırdı.Aslında Jamie bunu yapmış gibi görünse de Halanın da rolü göz ardı
edilemezdi.En rahat olduğum zamanlardan biri de Jamie’nin okul arkadaşlarına
kalmaya gittiği günlerdi.
Odada kasvetli,boğucu bi hava hakimdi.Yani her zamankinden bi farkı
yoktu.Bu evin havası hep böyleydi.Midemdeki burkulmayı görmezden geldim ve
sandalyemi çekip oturdum.Hepsi gözünü dikmiş bana bakıyorken nasıl yemek yiye
bilirdim ki?
Sonunda Hala şaşılacak bi şey yaptı ve yerinden kıpırdadı.Kıstığı gözlerini
mümkünmüş gibi daha da kısarak beni baştan aşağı süzdü.Sonra da.
“Demin kızıma kalem fırlatmışsın,doğru mu?!” dedi hırıltılı bi
sesle.Evet,ne iyi akşamlar,ne afiyet olsun,ne de tek bir başka kelime.Sadece
Eva’ya hakaret!Hadi başlayalım!
Jamie de olacakları biliyormuş gibi zalimce gülümsemesini yüzüne
yerleştirmişti.Birazdan Halanın bana ağzına geleni söyleyeceğini ve tek bi
lokma yemeden sofradan kovulacağımı biliyordu.Yemek yemeyi sevsem de bu evde
nadiren yemeğimi sona kadar bitirirdim.
Boş olan tabağımdan başını kaldırıp Hala’ya baktım.O zalim,zehir zemberek
yüz hatlarını inceledim bi kaç saniye.Ne yapmam gerektiğine karar vermeye
çalışıyordum.Eğer ona cevap vermezsem moralim bozuk ve kızgın bir şekilde odama
kovulacaktım.Ama eğer cevap verirsem muhtemelen birkaç günlük,en kötüsü temelli
evden kovulacaktım.Ama yine de moralim ve sinirlerim oynamayacaktı ve bu da bir
şeydi.Ama o zaman tek hayalimi gerçekleştirmek için olan çabalarım boşa
gidecekti…
Konuşmayacaktım.Ne yaparsa yapsın,söyledikleri her ne olursa olsun susmam
gerektiğini biliyordum.
Hala hala bana kısık gözlerle bakıp bir cevap vermemi bekliyordu.
İnanamıyordum bazen.O benim Halamdı.Babamın beni emanet ettiği,inanıp
güvendiği ablası.
Babamın hatırladığım birkaç cümlesini düşündüm aniden.Korin Hala hakkında
…Bu kadın gerçekten de babamın o çok sevdiği,dilinden düşürmediği biricik
kardeşi miydi?Babamın çocukluk anılarını anlatırken sık sık yer verdiyi ve hep
‘güzel’ ya da ‘sevimli’ lafıyla başlayan cümlelerini düşündüm.Bu kadına ‘güzel’
ya da ‘sevimli’ demek için bin şahit isterdi.Bu güne kadar babamın bu
laflarının birinin hakkını vermek için bile bana iyi davranmamıştı.Hep
azarlamış,suçlamış,itip kakmıştı.Anne,baba şefkatine en çok ihtiyaç duyduğum
anlarda bana hep sırtını dönmüştü.
Küçükken döverdi de ama son zamanlarda ya ben bunu yapacak ortam
yaratmıyordum,ya da Hala kendini bana
vurmakla yormak istemiyordu.
Bazen bana garip bir şekilde baktığını fark ederdim.Ev işlerini yaparken,ya
da odamdan çıktığım nadir zamanlarda birkaç kez yakalamıştım o bakışı ve
şaşırmıştım.Hep kaşları çatık olan kadın,bir an bana yumuşakça göz atardı sanki.Benimle
ne yapacağını bilemez gibi kafasını iki yana sallar ve bakışlarını kaçırırdı.
Ama yine de her şekilde bu kadın zalimdi.Peki babam ‘güzel’ ve ‘sevimli’
derken kimden bahsediyordu?
“Neden öyle aval aval bakıyorsun aptal kız!Soruma cevap versene!” dedi Hala
benden cevap gelmeyince. Onun sesiyle düşüncelerimden ayrıldım ve hala Halaya
bakmaya devam ettiğimi fark ettim.
Aç kalmamak için acilen cevap vermem gerektiğini anlayıp “Beni
sinirlendirdi,ben de yapmam gerekeni yaptım” dedim gözlerimi Hala’nın gözlerine
dikerek.Korksam da gözlerimi kaçırıp,korktuğumu belli etmedim.Sesimin rahat
çıkmasına çalışıyordum.Hala’nın beni sinirlendirdiğini düşünmesini
istemiyordum.Kendisi bundan hep zevk alırdı.Benim sinirlenmem Hala’ya ekstra
güç verirmişçesine mutlu olurdu o gün.Ve ben bu gün onu hiç mutlu edecek havada
değildim.
“Ne demek yapman gereken?Ne yaptı sana da sen ona bi şey fırlatma gibi bir
saygısızlık ede bildin?!” dedi Hala bağırarak.Onun sesiyle avizenin başıma
ineceğini ve okul masrafımdan kesmekle en pahalılarını seçip aldığı porselen
takımının tuzla buz olacağını sanıp ödüm koptu.Bakışlarımı kaçırmadan cevap
verdim.
“Ailem hakkında konuştu.Ben de onu durdurdum” dedim sakin bi sesle.Ona
bakarken sanki bi mahkemede zalim bir yargıç tarafından sorgulanıyormuşum gibi
mi,yoksa suç işlemediği halde suçlanan bir cani gibi mi hissediyordum kendimi
bilmiyordum.Zaten ikisinin de bir birinden bi farkı yoktu.
Söylediğim kısmen doğruydu.Mira ailemin nerede olması gerekiyorsa orada
olduklarını,ölümlerinin adaletli olduğunu söylemişti.Ardından söylediği diğer
iğrenç lafları değil Halaya söylemek,hatırlamak bile istemiyordum.Ama anlaşılan
Mira annesini her şeyi bilirse daha adil bir karar vereceğini düşünüyordu.
“Hayır anne,başka şeyler de söyledim ve bu kız onları hak ediyor.” dedi
göğsünü gere gere.Sanki ülkeler arası yarışmada birincilik kazanmış gibi
laflarıyla övünüyordu.Hala da bana bakarken kullandığı kısık bakışları hemen
değiştirip Miraya dünyanın en harika şeyiymiş gibi baktı ve konuşmaya başladı.
“Evet meleğim,ne dedin ona?Hadi anlat bana.” Dedi kızıyla gurur duyarak ve
masaya kollarını yerleştirip Mira’ya daha da yaklaştı.Sanki şimdi dayanamayıp
onu alacak ve pamuğa saracak gibi bakmaya da devam etti.Gerçi Mirayı saracak
kadar pamuk bulunur mu orası bilinmez.Mira da annesine şirinlik yaparak o
iğrenç laflarını tekrarlamaya başladı.
“Onaaa kaltak dedim,sonraaa beceriksiz dedim,sonra daaa annesi onu sevseydi
burada olurdu dedim.İyi demiş miyim?” dedi gülümseyerek.Beceriksiz mi?Ben
mi?Tembel olabilirdim ama beceriksiz asla!Önce dönüp kendine bakmalıydı küçük
hanım.
“Harika bitanem” deyip gülümsedi Hala ve tekrar bana döndü.
“E doğru demiş işte.Annen olması gerektiği yerde.Sen kimsin ki benim
kızımın laflarını inkar ediyorsun?!” dedi aynı kısık gözlerle.Bense cevap
vermedim.Ama kadın benim sessizliğinden yararlanıp devam etti.
“Kardeşim bi hata yaptı ve annen olacak o kadınla evlendi.Bedelini de
ödedi.Hele üstelik senin gibi bir sefili de başımıza bıraktı.Sana bakıp
büyüttük ve sen karşılığını böyle mi
veriyorsun!Yaptığın onca aptallıklar,okulda milletin başına getirdiklerin
yetmezmiş gibi bi de kağıtlara bi şeyler çizip onlarla konuşuyorsun!” dedi
ayağa kalkarak.Sanki aslında çizimlerin gerçekten konuşacağından korkuyor ve
söyledikleri gerçek olacak diye tedirgin oluyordu.
Bense sesimi çıkarmıyor,bitmesini bekliyordum.Ama bi türlü son
bulmuyordu.Kadın durmadan,nefes bile almadan konuşmaya devam ediyordu.Sonunda
Karol annesini durdurmak için harekete geçti.Ayağa kalkıp kolunu tuttu.
“Anne tamam,değmez.Şu kız için akşam yemeğimizi zehir etme,lütfen.” dedi
saygılı bi sesle.Annesiyle hep böyle konuşurdu.Bunun sebebi korku muydu,yoksa
sadece bu cadaloz suratlı kadını sevdiğinden mi böyle davranıyordu,belki de
kendisi bile bilmiyordu.Sonunda Hala kalktığı sandalyesini düzeltti ve kendini
onun üstüne bıraktı.Ama hala konuşmaya devam ediyordu.
“Sen ne cüretle bize,bana,kızıma karşı gelirsin!” dedi nefes nefese bi
şekilde.
“Sen kimsin,ha kim?!”
İşte bu son damlaydı.Yeteri kadar dayanmıştım!Sertçe ayağa kalktım ve
arkamdaki sandalyenin devrilmesiyle yanımda oturan Jamie de ayağa kalkmak
zorunda kaldı.Bağırıp annesine taraf bi kaç adım attı ve sanki azılı katilmişim
gibi ürkekçe bana bakmaya başladı.Masada duran çatal yere düştü,ama kalın İran
halısı ses çıkarmasını engellemişti.Karol’un meyve suyu bardağı devrilince kar
gibi beyaz örtü kırmızı renge boyanmıştı.Hala buna kısa bir bakış atıp tekrar
bana döndü.O anda beyaz örtünün oğlundan bile kıymetli olduğu geçti aklımdan ve
muhtemelen haklıydım.
O kadar sinirliydim ki tadını alabiliyordum.Ağzımdaki kesif tat yüzünden
dudaklarım kurumuştu.Ellerim ve tüm bedenim heyecanlanınca,ya da sinirlenince
olduğu gibi titriyordu.Sanki günlerce karın altında kalmıştım.Ama üşüme dıştan
değil içtendi.Ve kaslarımı zorla kontrol edebiliyordum.Her an bir şeye çarpıp
kırabilirdim.
Ama öfkem görüşümü engelliyordu.Bakışlarım sadece Halanın üstündeydi.
“Ailem hakkında doğru konuş!” dedim olağan sesimle.Görünüşe bakılırsa sesim
yeterince gür çıkmıştı.Çünkü hiç bi şeyden korkmadığını iddia eden Karol bile
şaşkın bakışlarını bana çevirmişti.
“Bana sesini yükseltme!” dedi Hala tekrar ayağa kalkarak.Ama şaşkınlığını
gizlemeyi başaramamıştı.Karol’un kolunu tutmasına izin vermişti.Aslında ona
tutunuyordu da dene bilirdi.
“Bi daha bana sakın sesini yükseltme!” diye tekrar etti.
“İstediyim gibi konuşurum!” dedim bir hışımla.Masaya birkaç adım daha
yaklaştım.Hala’m olduğunu iddia eden kadına iğrenerek baktım ve devam ettim.
“Onların yanlış bir şey yapmadığını siz de en az benim kadar iyi
biliyorsunuz.Şartlar böyle gerektirdi ve burada kalıyorum.Bundan ne siz
mutlusunuz ,ne de ben.Ama her seferinde tekrar etmenize gerek yok!” Dedim tek
nefese.Hala titriyordum.Ellerimi masaya dayayıp derin bir nefes aldım.Hala’nın
şaşkın olmasa masaya böyle dokunmamın yasak olduğunu hatırlatacağına emindim.
Kuralları ihlal ettiğime aldırmadan,kısık sesle devam ettim. “Neden
ölümlerine üzülmediğinizi bilmiyorum.Ama hiç olmazsa ölülerine saygılı olun!” Sözümü
bitirir bitirmez gözümden bi damla yaşın süzülmesine izin verdim.Bunu
görmemelerini umarak elimin tersiyle yüzümü kuruladım ve arkamı dönüp
merdivenlere ilerledim.Karol ve Hala’nın sesimi hiç yükseltmediğim kadar
yükselttiğim için arkamdan şaşkınca baktıklarına emindim.Mira ve Jamie de
Hala’nın peşimden gelmesini ve beni evden kovmasını umut ediyorlardı
muhtemelen.
Ailemin ölümlerini kabullenmek beni de şaşırtmıştı.Bu gerçeği ilk defa
sesli olarak itiraf ediyordum çünkü.
Merdivenleri çıkarken tek bi şey vardı kafamda-artık bu evde
kalamazdım.Hala sabaha kalmaz kapımı çalacak,bavullarımı bile toplamama izin
vermeden beni kapı dışarı edecekti.Kendimi kaybetmemeliydim.En azından okul
bitene ve bi iş bulup çalışana kadar kalacak bi yere ihtiyacım vardı.Tek
hayalim olan çizim atölyesini açamazdım yoksa.Ünlü bir modacı olmak istiyorsam
burda kalmalıydım.Sesimi yükseltip başına buyruk davranma lüksüm yoktu.Ne
söylerlerse söylesinler onlara boyun eğmeliydim.
Hem söylediklerinde haklılardı bir yerde.Annem ve babam burda olsaydı her
şey daha farklı olabilirdi.Bazen onlara o kadar kızıyordum ki…
Odanın kapısını bi çırpıda açıp kendimi odaya attım.Kapıyı her zamanki gibi
kilitleyip yere çöktüm.
İçimde bir öfke vardı.Her kese,her şeye karşı bir öfke.Küçücük
kalıp,gittikçe büyüyen ve beni de alıp götüren bir öfke.Anneme ve babama
kızgındım.Beni bu şekilde yalnız ve savunmasız bıraktıkları için onları asla
affetmeyecektim.Beni Hala’ya bırakıp ortadan yok olmuşlardı ve ben bazen
dayanamayacak hale geldiğimde yine yoklardı.
Kendime kızgındım.Onlara karşı mücadele etmekten,cevap veremeyip içimde
biriktirdiğimde kalbimin bir köşesinde büyüyen öfkeye karşı gelmekten
yorulmuştum.Çarem yoktu ve bu beni bazen bitiriyordu.
Ağlamak istedim ama gözümden salonda akan yaştan başkası akmadı.Gözüme
düşen perçemlerimi kenara itip ayağa kalktım.Sinirlenince ya da üzülünce olduğu
gibi yine bir kağıt aldım elime.Kalemimi kağıt yığınının altından bulup
çıkardım ve düşündüğümü çizmeye başladım.
Her zamanki gibi önce boyundan başladım.Kolu,sonra bir diğer kolu daha…Ve
kalçalarından aşağıya uzun bi çizgi…İki bacağını da simetrik bi biçimde
çizdikten sonra yuvarlak bi kafa ve yüz hatları…Ellerim sanki beni
dinlemiyordu.Kendi kendilerine hareket ediyor gibiydiler.Kendi gözlerimi
andıran toprak rengi gözler…küçük,dik bi burun…küçük dudaklar…İşte,benim için
bu kadar kolaydı.Yüz bitince elbiseye geçtim.
Hemen bi etek,ya da bütün bi elbise çizmek istedim.Ama tam o anda gözüme
babamın hediyesi,kimsenin parmağında durmayan kurdele yüzüyüm ilişti.Yüzüğü uzun
uzun inceledim.Aklıma babamla geçirdiğim çocukluk anılarımdan hatırladıklarım
geldi.Uçurtma…Evimizin önünde sallanan salıncak…Rüzgara direnemeyen
çiçekler…Babama ve anneme kızgın ola bilirdim ama ben hala onların kızıydım…
Ve karar verdim.Bir erkek çizecektim.Bu sefer tüm sınırları ve kendime
koyduğum ‘narin çizme’ kuralını bi kenara attım ve düşünmeye başladım.Yapa
bildiyim en sert yüz hatlarını çizmeye çalıştım.Babamın bi benzerini yaratmaya
çalışıyordum sanki.Dolayısıyla kendime de benzemeliydi.Toprak rengi gözleri
sertleştirip dudakları kalınlaştırdım.Kahverengi,kendi saçlarım gibi kısa,ama
bir erkek için uzun olan,babamın hep sevdiği saçlar.Ve sert,siyah bi pantolonu
çizip boyadım.Sonra üzerine babamın sevdiği koyu mavi renk bi gömlek ve sırtına
attığı bluzun benzeri...Babamı son gördüğüm anın aynısıydı karşımdaki.Ama daha
genç ve daha yakışıklıydı.Bu kadar iyi bir erkek çizimi ortaya çıkacağını
aklımın ucundan bile geçirmiyordum.Sanki içindeki ideal erkeği babamla
birleştirip bu çizimi yaratmıştım…
Sonra birden aklıma babamın hiç uzamayan kirli sakalı geldi.Onlarla
oynamayı nasıl sevdiğimi hatırladım birden.Sanki kopuk bir filmin silik bir
parçası gibiydi hatırladığım.Ama çok iyi hatırlıyorum,tıraş olmazdı.Tamam belki
ben bunu göremeye bilirdim ama onu hiç temiz bir yüzle hatırlayamıyordum.Sanki
hep kirli sakalı vardı.Sanki…sanki öyle doğmuş gibiydi…
Aklımdan bu saçma fikri çıkarmaya çalıştım.Belki de ben son gördüğüm
görüntüyü bütün anılarıma bağlıyordum.Ya da onun başka görüntüsü aklımda
kalmamış olabilirdi.Evet,bunlar daha mantıklıydı.
Ama yine de kendime engel olamayıp yeni,erkek çizimime kirli sakal da
yaptım.Ve gerçekten çok hoş durmuştu.Bu kadarını beklemiyordum.
Son kalem hareketlerimi yaparken kapı aniden sertçe çalınmaya,daha doğrusu
kırılmaya başladı.Hala olduğunu zannedip “tamam,özür dilerim.Bi daha olmaz.”
dedim kestirip atarak.Ama dışarıdaki Hala değildi.
“Annem belki özürlerini samimiyetle kabul ederdi ama ben o kadar hoşgörü
sahibi bi insan sayılmam!Aç kapıyı!Hemen!” dedi sert erkek sesi.Onu
tanımıştım.Benimle konuşurken genelde cümlenin sonunda ‘hemen’ sözcüyü
kullanırdı.Ama onun bu odaya geleceğini aklımın ucundan bile geçirmezdim.O bu
odanın yerini bile bilmezdi ki.Sandalyeyi arkaya itip isteksizce yeni
çizimimden uzaklaştım.İnanamıyorum,resmen bu son çizime aşık olmuştum.
Kapıya gidip tereddütle kapının kilidini çevirdim.Hala bi hata olduğunu
düşünüyordum.Belki odaları falan karıştırmıştı.Kilit sesi duyulur duyulmaz kapı
ardına kadar açıldı.Ve bi kaç adım gerilememe yol açtı.
“Bi daha annemle bu şekilde konuşma!” dedi Karol sert bi sesle.
“Beni kızdıranlarla istediğim şekilde konuşurum!Hem sen kimsin de bana emir
veriyorsun?!” dedim ben da aynı sert sesle.Kurşun kalemi elimde sıkmaktan
parmaklarım bembeyaz olmuştu.Kendi cesaretime inanamıyordum.
“Bi daha onunla,ya da benimle,ya da bu evdeki her hangi biriyle bu şekilde
konuşursan…-” sözünün arkasını getirmedi.Düşünüp,doğru sözcüğü arar
gibiydi.Belki de koyduğu kuralı çiğnersem doğru cezanın ne olduğunu hesaplamaya
çalışıyordu.
Onun yerine ben devam ettirdim cümlesini.
“Konuşursam ne?Kulaklarımdan duvara mı çivilersin?Ya da gözümün önünde
güvercinlerin bağırsakların mı çıkarırsın?Hangisi?”dedim alaycı bir sesle.Ona
daha da yaklaşmıştım.Karol da ben yaklaştıkça istemeden birkaç adım geriledi.Artık bana hiçbir
cezanın uygun gelmeyeceğinin o da
farkındaydı.Benim cezalarım çoktan tükenmişti.Artık hiç birinin aklına yeni
fikirler gelmiyor gibi görünüyordu.
Onun suskunluğuna karşılık tekrar devam ettim.
“Artık cezaya gerek yok.Ben 20 yaşındayım-”
“Umrumda değil!Seni artık küçük bi bit gibi görmeyeceğim anlamına gelmez
bu!”
“O yaptıklarının geçmişte kaldığını ikimiz de biliyoruz.Beni
korkutamayacağının sen de farkındasın.Fiziksel olarak seninle aynı güçte olmaya
bilirim ama aklının kıt olduğunu kabul et!” dedim bir zafer edasıyla ve onun
cevabını beklemeye başladım.
Ama Karol benimle ilgileniyormuş
gibi gözükmüyordu.Gözleri son çizimimdeydi.Dikkatle bakıp diğerlerinden farklı
olduğunu anlamış olmalıydı.Yüzüne küçümser bi gülüş yerleştirip tekrar bana
döndü.
“Kendini bunlarla mı avutuyorsun?Kimsenin sana bakmayacağını bildiğin için
kendine böyle saçma sapan işler edindin.Ne o,yeni sevgilin mi?” dedi sırıtarak.
Önce neyi kastettiğini anlamasam da
sonra sözleri bir bir yerine oturdu.Bir ona,bir çizimime baktım şaşkınlıkla.
Onu bu sebepten çizmemiştim ki.Bu sadece öfkemi yatıştırmak için bi
yoldu.Gerçekten uzaktan böyle biri gibi mi görünüyordum diye merak etmiştim.
Ama şaşkınlığımı ona belli etmeyecektim.Ne düşündüğü umrumda değildi.
“Seni ilgilendirmez!Sen kendine bak!” dedim kuru bi sesle.Bu Karol’u daha
da sinirlendirmişe benziyordu.Bir nevi ona karşı gelmiş sayılırdım çünkü.
“Küçük bit!Hala bir bit kadar zavallı ve küçüksün!” dedi Karol ve tam elini
kaldıracakken durdu ve eli havada kalmış bir şekilde bana bakmaya devam
etti.Bense yerimde büzülmüş,darbenin inmesini bekliyordum.
Bana vurmayınca şaşırmıştım ve bu sefer saklamaya gerek görmedim.Yavaşça
indirdiği eline iğrenerek bakarak aniden edindiğim bir güçle onu ittim ve
kapıya gerilemesini sağladım.“Çık odamdan!” diye bağırıp çağırmaya başladım.Karol
kapıyı çarpıp kapatana kadar da susmadım.Sonra derin bi nefes aldım ve çalışma masasına
geri döndüm.Çok şükür ki kalemim hala elimdeydi.Son çizimime farklı bi bakışla
baktım uzun uzun.Gerçekten de sadece hayalimdeki erkekti.Kızgınlığımın ya da
nefretimin zerresi yoktu onda.Sadece babamı çağrıştıran sert yüz hatları hariç
çizim insana huzur veriyordu.
Daha ne yaptığımı bilemeden konuşmaya başladım.İnanması güç,ama çizimle
konuşuyordum.Birazdan duvar dibine sinip ileri geri sallanabilirdim.
“Seni gerçekten de ben yarattım…” dedim şaşkınlıkla.Sonra kararlı bi
tavırla devam ettim.
“O zaman bi ismin de olmalı.” Ama bi çizime ilk kez isim veriyordum.Çizimlerimi
severdim ama onlara bir canlı ya da özel bir nesne muamelesi
yapmamıştım.Gülümseyip çizime baktım.
Ona bakınca koca bir güç dalgası yayılıyordu içime.Sanki bakmaktan
bıkmayacağım yüz hatlarına sahipti.Sanki ilk ve son gördüğüm erkek o’ydu…Bi kaç
dakika düşündükten sonra Ademin oğlu anlamına gelen Adisson isminde karar
kıldım.O yaptığım ve başarılı olan ilk erkek çizimdi.
“Evet Adisson…İyi geceler.” dedim gülümseyerek ve ışığı kapatıp yatağıma
uzandım.
Ama tam o anda Adisson’un kıpırdayıp beni izlediğini ve aynı gülümsemeyle
bana karşılık verdiğini sonradan öğrenecektim…
Tüm hakları saklıdır ©
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder